Türkçe’ye ‘dijital uçurum’ ve ‘dijital eşitsizlik’ olarak çevrilmiş olan bu kavrama son dönemde pek çok yerde rastlıyoruz. Peki nedir bu ‘dijital uçurum’ diye araştırdığımızda da bulduğumuz tanımları şu cümlede birleştirebiliyoruz; kişilerin, şirketlerin, belirli coğrafi bölgelerin ve/veya ülkelerin, sosyo-ekonomik koşullarına göre bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim imkanındaki eşitsizlik. Bu önemli ‘eşitsizlik’ yakın geleceğin önemli sorunlarından biri olacağı için Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) de gündem maddelerinden biri.
OECD’ye üye olan ülkemiz Türkiye’de yapılan araştırmalara göre ‘dijital uçurum’ daha geniş bir alanı kapsadığı için diğer mevcut eşitsizlikleri de derinleştirecek bir özelliğe sahip (Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi). Dijital uçurum arttıkça bireyler arasındaki farklılıklar ve eşitsiz gelir dağılımı ortaya çıkabilecek sorunlardan bazıları. Örneğin eğitimi sayesinde kendini geliştirmiş olan kişi, iletişim teknolojilerini kullanmadaki becerileri sayesinde bilgiye çok daha hızlı ulaşırken, yaşıtı başka bir birey sosyo-ekonomik koşulları yüzünden o güne kadar bilgisayar kullanmamış bile olabilir. Aynı şekilde bilgisayarını ve çeşitli mobil cihazlarını etkili bir şekilde kullanabilen bir çalışan, takım arkadaşına göre sivrilerek gelir düzeyini yükseltebiliyor.
Bunun sadece Türkiye’de yaşanan bir problem olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü Amerika’nın kalbi New York’a oldukça yakın şehirlerden biri olan Newark’ta da dijital uçurum gençlerin yaşamlarını olumsuz etkiliyor. Mashable’ın yeni yayınladığı araştırma da bu noktayı açıkça ortaya koyuyor; Newark, Amerika’nın yoksulluk oranı en yüksek olan şehirlerinden biri. Bu yoksulluk da gençlere yansıyor. Araştırmaya göre Newark’taki bir devlet okulunda gençlerin büyük çoğunluğunun evde internet erişimi yok. Okuldaki internet ise öğrencilere açık olmadığı için öğrenciler telefonunu ‘kişisel erişim noktası’na çevirecek bir kişiye bu data için eve yürüyerek gitme pahasına da olsa otobüs paralarını vermeye razılarmış.
ABD'de bir öğretmen tarafından verilen başka bir örnek ise daha etkileyici. Twitter kullanmayı çok iyi bilen, sürekli tweet gönderen lise öğrencilerinin, diğer yandan bir Word dosyasını kaydetmekten aciz olduklarını ortaya koyuyor. Burada da başka bir sorun ortaya çıkıyor, toplumun genelinde teknoloji tüketiminin hem eşitsiz, hem de verimsiz olduğu gözlemleniyor.
Mashable’ın yaptığı araştırmada ortaya çıkan diğer ilgi çekici noktalar da şöyle; gelir düzeyi düşük yerlerde akıllı telefon verilen ortalaması düşük öğrenciler, bilgiye ulaşınca genel not ortalamasını yükseltecek seviyeye gelmişler. Bazı öğretmenler ise okulda/derste akıllı telefon kullanımına sıcak bakmıyorlar, çünkü bunun bilgisayar kullanma yeteneklerini körelttiğini düşünüyorlar. Newark’ta buna katılan bazı öğrenciler de var. Kompozisyon yazma veya bir konuyla ilgili araştırma yazısı hazırlamaları gerektiğinde bunu akıllı telefonlarından yapamıyorlar. Evlerinde olmayan bilgisayarlara işte bu noktada ihtiyaç duyuyorlar. Böylece evinde bilgisayar olan öğrenci ile sadece telefonla internete giren kişi arasındaki dijital uçurum buradan başlayarak, hayat boyu git gide büyüyor.
Bu alanda yeni yeni ortaya çıkan bilgiler konunun daha pek çok açıdan araştırılması gerektiğini ortaya koyuyor. Araştırmalarda da akla gelen sorular aslında herkesin aklından geçenlerle aynı; ‘Dijital uçurum neden ortaya çıkıyor?’, ‘Dijital uçurum ölçülebilir mi?’, ‘Dijital uçurum ülkeleri politik açıdan etkiler mi?’. Türkiye’de yapılan ölçümler genelde sabit hat ve GSM kullanımı, internet erişimi, bilgisayar kullanımı üzerinden yapılıyor. Bu ölçümler gelir seviyesi gibi değişkenlerle ölçüldüğünde de düşük gelir seviyesinde bilgi ve iletişim teknolojileri erişiminin oldukça düşük olduğu görülüyor. OECD’nin de önerdiği gibi, bunu arttırabilmedeki yöntemlerden bazıları internet erişimini uygun hale getirmek, erişimi arttırmak, kapasiteyi arttırmak, ağları genişletmek, hızlandırmak ve fiyatları düşürmek. Hangimiz bunu istemiyor ki? :)
Amerika’da bireylerin bilgi ve iletişim teknolojilerine özgürce erişebilmesi için çeşitli çalışmalar yapılıyor. Mesela New York Şehir Kütüphaneleri’nde 4000 internet erişimli bilgisayar halkın kullanımına açık; 1300 laptop ise kiralık verilebiliyor. Başka bir girişimdeyse (Connect2Compete) orta gelirli ve evinde öğrenci bulunan aileler de ucuz ev internet paketlerine başvurabiliyor. Artık iş başvurularının bile her yerden online yapıldığı, CV’lerin bile en basitinden Word’de yazıldığı bu çağda bilgisayar kullanmamak ve internete erişememek kulağa ‘çağdışı’ geliyor, ama eminiz ki hepimizin yakınında benzer ‘dijital eşitsizlikler’ yaşayan bireyler bulunuyor. Yakın gelecekte bu konunun öneminin daha da artacağına ve yeni akademik çalışmaların da hızla yapılacağına inanıyoruz.
Kaynaklar:
http://mashable.com/2013/08/18/digital-divide
http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi24/lozturk.pdf
http://onurumutlu.wordpress.com/ders-notlari/sayisal-ucurum-digital-divide-nedir/
OECD’ye üye olan ülkemiz Türkiye’de yapılan araştırmalara göre ‘dijital uçurum’ daha geniş bir alanı kapsadığı için diğer mevcut eşitsizlikleri de derinleştirecek bir özelliğe sahip (Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi). Dijital uçurum arttıkça bireyler arasındaki farklılıklar ve eşitsiz gelir dağılımı ortaya çıkabilecek sorunlardan bazıları. Örneğin eğitimi sayesinde kendini geliştirmiş olan kişi, iletişim teknolojilerini kullanmadaki becerileri sayesinde bilgiye çok daha hızlı ulaşırken, yaşıtı başka bir birey sosyo-ekonomik koşulları yüzünden o güne kadar bilgisayar kullanmamış bile olabilir. Aynı şekilde bilgisayarını ve çeşitli mobil cihazlarını etkili bir şekilde kullanabilen bir çalışan, takım arkadaşına göre sivrilerek gelir düzeyini yükseltebiliyor.
Bunun sadece Türkiye’de yaşanan bir problem olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü Amerika’nın kalbi New York’a oldukça yakın şehirlerden biri olan Newark’ta da dijital uçurum gençlerin yaşamlarını olumsuz etkiliyor. Mashable’ın yeni yayınladığı araştırma da bu noktayı açıkça ortaya koyuyor; Newark, Amerika’nın yoksulluk oranı en yüksek olan şehirlerinden biri. Bu yoksulluk da gençlere yansıyor. Araştırmaya göre Newark’taki bir devlet okulunda gençlerin büyük çoğunluğunun evde internet erişimi yok. Okuldaki internet ise öğrencilere açık olmadığı için öğrenciler telefonunu ‘kişisel erişim noktası’na çevirecek bir kişiye bu data için eve yürüyerek gitme pahasına da olsa otobüs paralarını vermeye razılarmış.
ABD'de bir öğretmen tarafından verilen başka bir örnek ise daha etkileyici. Twitter kullanmayı çok iyi bilen, sürekli tweet gönderen lise öğrencilerinin, diğer yandan bir Word dosyasını kaydetmekten aciz olduklarını ortaya koyuyor. Burada da başka bir sorun ortaya çıkıyor, toplumun genelinde teknoloji tüketiminin hem eşitsiz, hem de verimsiz olduğu gözlemleniyor.
Mashable’ın yaptığı araştırmada ortaya çıkan diğer ilgi çekici noktalar da şöyle; gelir düzeyi düşük yerlerde akıllı telefon verilen ortalaması düşük öğrenciler, bilgiye ulaşınca genel not ortalamasını yükseltecek seviyeye gelmişler. Bazı öğretmenler ise okulda/derste akıllı telefon kullanımına sıcak bakmıyorlar, çünkü bunun bilgisayar kullanma yeteneklerini körelttiğini düşünüyorlar. Newark’ta buna katılan bazı öğrenciler de var. Kompozisyon yazma veya bir konuyla ilgili araştırma yazısı hazırlamaları gerektiğinde bunu akıllı telefonlarından yapamıyorlar. Evlerinde olmayan bilgisayarlara işte bu noktada ihtiyaç duyuyorlar. Böylece evinde bilgisayar olan öğrenci ile sadece telefonla internete giren kişi arasındaki dijital uçurum buradan başlayarak, hayat boyu git gide büyüyor.
Bu alanda yeni yeni ortaya çıkan bilgiler konunun daha pek çok açıdan araştırılması gerektiğini ortaya koyuyor. Araştırmalarda da akla gelen sorular aslında herkesin aklından geçenlerle aynı; ‘Dijital uçurum neden ortaya çıkıyor?’, ‘Dijital uçurum ölçülebilir mi?’, ‘Dijital uçurum ülkeleri politik açıdan etkiler mi?’. Türkiye’de yapılan ölçümler genelde sabit hat ve GSM kullanımı, internet erişimi, bilgisayar kullanımı üzerinden yapılıyor. Bu ölçümler gelir seviyesi gibi değişkenlerle ölçüldüğünde de düşük gelir seviyesinde bilgi ve iletişim teknolojileri erişiminin oldukça düşük olduğu görülüyor. OECD’nin de önerdiği gibi, bunu arttırabilmedeki yöntemlerden bazıları internet erişimini uygun hale getirmek, erişimi arttırmak, kapasiteyi arttırmak, ağları genişletmek, hızlandırmak ve fiyatları düşürmek. Hangimiz bunu istemiyor ki? :)
Amerika’da bireylerin bilgi ve iletişim teknolojilerine özgürce erişebilmesi için çeşitli çalışmalar yapılıyor. Mesela New York Şehir Kütüphaneleri’nde 4000 internet erişimli bilgisayar halkın kullanımına açık; 1300 laptop ise kiralık verilebiliyor. Başka bir girişimdeyse (Connect2Compete) orta gelirli ve evinde öğrenci bulunan aileler de ucuz ev internet paketlerine başvurabiliyor. Artık iş başvurularının bile her yerden online yapıldığı, CV’lerin bile en basitinden Word’de yazıldığı bu çağda bilgisayar kullanmamak ve internete erişememek kulağa ‘çağdışı’ geliyor, ama eminiz ki hepimizin yakınında benzer ‘dijital eşitsizlikler’ yaşayan bireyler bulunuyor. Yakın gelecekte bu konunun öneminin daha da artacağına ve yeni akademik çalışmaların da hızla yapılacağına inanıyoruz.
Kaynaklar:
http://mashable.com/2013/08/18/digital-divide
http://iibf.erciyes.edu.tr/dergi/sayi24/lozturk.pdf
http://onurumutlu.wordpress.com/ders-notlari/sayisal-ucurum-digital-divide-nedir/
Güncel ve önemli bir konu. Paylaşım ve bilgilendirme için teşekkürler
YanıtlaSil